Bildiğiniz gibi son günlerdeki gündemimiz epey bir hareketli. Bir kesim çevreyi, doğayı yok etmek isterken, diğer kesim canı pahasına korumak istiyor. Kaz dağlarında altın arama çalışmaları halen devam ediyor. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış, kitaplara, efsanelere konu olmuş Kaz dağlarının bu hali görenlerin canını yakıyor elbette. Özellikle son 10 yıldaki betonlaşma had safhada iken, yeşil kalmış nadir yerlerin yok edilmesine insan alışamıyor.
***
Kullanabileceğimiz bütün kaynakları kullandık, tüketilebilecek her şeyi tükettik. Yerine yenilerini koymak için bir çaba sarf etmedik. ‘’Nasıl olsa doğa veriyor, sömürelim’’ dedik ve artık sonuna geldik. Bitiyoruz yani yavaş yavaş. 3 – 5 kişi para kazanacak diye doğanın katledilmesine göz yumanlar, varacağımız vahim sonun temelini atanlardır. Sadece insan ırkı için değil. Doğa sadece bizim değil sonuçta. O bölgedeki yaşamı, faunayı katlediyorlar. Biz altınsız yaşarız, ağaçsız yaşayamayız. İnsanların solumaması gereken siyanür havuzları kuruyorlar. Sonra üstünü kapatıp ağaçlandırma yapacaklarmış. Siyanürle temas etmiş toprakta ağaç yetişir mi? O bölgedeki eko-sistem devam edebilir mi? Edemez. Ama neden umursasınlar ki bu durumu nasıl olsa işin ucunda para var. Daha rahat yaşayabilecekler. Sadece kendileri değil, torunlarının torunlarının bile rahat yaşayabileceklerini düşünüyorlar. Yaşanacak ortam bırakırlarsa yaşarlar tabi. Para ve rant gözlerini kör etmiş. İlerde diyecekler ki ‘’burada ağaç yetişmiyor bari inşaat yapalım’’. ‘’Oranın, buranın zengini gelsin, bizim katlettiğimiz yerde doğa ile iç içe yaşasın.’’
***
İlkokul dördüncü sınıfta, fen bilgisi dersinde bize öğretilen neydi? Soluduğumuz havanın %21’i oksijen, %78’i azot, kalan %1’de de karbondioksit, su baharı ve ozon gibi gazlar mevcut. Şimdi ölçtürün bakalım hala böyle mi oranlar? Oksijen kaynaklarını yok et, karbondioksit salınımı yapan fabrikaları arttır, ama müfredatta hala aynı bu oranlar. Ağaçların kesilmesi, siyanürle toprağın karışması gibi durumlar havadaki oksijeni etkilediği gibi, o bölgedeki toprağın verimliliğini de azaltır. Tabiri caizse yediğimiz kaba pisliyoruz.
***
Geçtiğimiz günlerde, Erdek’te deniz temizliği yapıldı. Erdekspor Dalış Kulübünün başlattığı deniz temizliğinde dalgıçlar denizin dibindeki çöpleri çıkarıp limana bıraktı. Denizden çıkanları görenler şok oldu. Araba lastiği, sandalye, bira şişeleri, yangın tüpü, çatallar, bıçaklar, tabaklar… Marmara denizinin kirli olduğu zaten herkes tarafından biliniyordu. Ama bu kadarını kimse beklemiyordu sanırım. Balık sezonu açıldığında, Marmara hamsisi diye sattıkları balıkları yiyebilecek misiniz? O pisliğin içinde yetişmiş balıktan bırakın tat almayı zehirlenme ihtimali bile var. Zaten ticari gemilerin en yoğun olduğu deniz Marmara deniziydi. Gemilerin atıklarından dolayı uzunca bir süredir kirlilik mevcuttu. Bir de üstüne insanların pisliği eklendi. Yahu siz bu denizde yüzüyorsunuz. Çıkan balığı yiyorsunuz. Doğaya, insanlara saygınız yok eyvallah. Kendinize de mi saygınız yok? Düşünmüyor musunuz hiç yarın çoluğum çocuğum girecek buraya diye?
***
Erdekspor’un yaptığı takdir edilesi bir olay ama bizim insanımız hemen unutur böyle şeyleri. Birleştirin denizden çıkan bütün çöpleri, koyun bir camın içine sahilde, herkesin görebileceği şekilde sergileyin. Görenler utanır belki.
***
Bir de, Burdur’un Yeşilova ilçesindeki Salda Gölü çevresinde yapılması planlanan millet bahçesi projesi var. Bu alan Türkiye’nin Maldivleri olarak biliniyor. Elimizde nadir kalan doğal güzelliklerden biri. Ne olacak oraya millet bahçesi yapılınca? 2018 verilerine göre Burdur’un Yeşilova ilçesindeki nüfus 15.457. 2007’den beri nüfus hızlı bir şekilde azalıyor. Millet bahçesi projesi oradaki nüfusu arttırmaya yönelik bir çalışma mı? Hayır. Millet bahçesi projesi, Yeşilova’nın turizm gelirini arttıracak mı? Hayır. Mevzu vatandaşa hizmetse eğer, bunu yapabilmenin bin türlü yolu var. Göl çevresine değil de köy merkezine yapılabilir mesela millet bahçesi. Sonuçta vatandaşa hizmet bu. Vatandaşa hizmet için doğa katledilmez. Doğayla şaka olmaz. Bunun acısı çıkar. Bu vebali kimse ödeyemez.
***
Gözünü para hırsı bürümüş kişilerin, doğanın sunduğu güzellikleri kendilerininmiş gibi pazarlaması, yok etmesinin önüne geçilmeli. İlerde çocuklarınıza yaşanabilir alan bırakın, betonlar içinde büyümesin çocuklar. Doğal beslensinler, doğayla iç içe olsunlar. Üretmeyi öğretin çocuklarınıza tüketmeyi, yok etmeyi değil. Doğa sizin değil. Toprak sizin değil. Hepimizin. Aklınıza estiği gibi pazarlayamazsınız. Vatandaş olarak bizlerin de bu topraklar üstünde söz hakkı var.