BÜYÜKŞEHİR Belediyesi iftar yemeklerini yirmi ilçeye yayacakmış.
Ramazan boyunca her ilçede bir gün iftar yemeği verilecekmiş.
Bu iftarlarda doksan bin kişi oruç açacakmış.
Ayrıca bu iftar yemekleri sonrasında Karagöz – Hacivat oynatılacakmış.
Büyükşehir bu iftarlar için hangi yemek ve organizasyon şirketleriyle anlaştı bilmiyoruz ama, doksan bin kişinin ağırlanacağı iftar sofraları hayli yekün tutar.
Sıradan lokanta bile iftarlık fiks menüye elli lira bedel yazıyor.
Toplu iftarlar için kırk lira yazsınlar kişi başı; doksan binle çarpınca 3 milyon altı yüz bin lira tutuyor.
Karagöz’ü, jonglörü, canbazı da var daha!
“Halkın katılımıyla” deniyor.. Yani bu iftarlar ilçelerde yaşayan vatandaşlar için.
Kurulan masaları, protokolün uçsuz bucaksız listesinde yer alanlar zaten hedeflenen rakamın yarısını topluyor.
Protokole öncelik verilirken, vatandaşın çorbası soğuyor!
Gösterişten öteye gitmeyen toplu iftar yemeklerine ne gerek var?
Hem zaten kimseye beğendiremezsin…
Akabinde sahur programları da devreye girer.. Meydanlarda toplu sahur organizasyonları yapılır; geçmiş yıllarda örneklerini gördük.
Bu iftarların ne Büyükşehir’e, ne O’nu yönetenlere artısı yok.
Kalıcı da olmuyor.
Toplu iftarlar, bir arada olmak, dayanışmayı, toplumsal birlikteliği pekiştirmek anlamında önemli.
Fakat yiyorsun, bitiyor.. Sen çorbayı bitirmeden hoca yemek duasına başlıyor.. Hoca’ya “acelen ne” diye atarlanıyorsun içinden; günaha giriyorsun!
Makara bir yana da..
Doksan bin kişi için iftar organizasyonu yapmak yerine..
Şu memleketin garip gurebasına iyilik yapsanız..
Doksan bin kişiyi bir akşamlığına doyurmak mı, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan doksan çocuğun eğitim ve muhtelif ihtiyaçlarını karşılamak mı?
Hangisi daha sevap?
Ş. TARIK SÜRMELİOĞLU