İLHAN DERVİŞ / DERVİŞİN FİKRİ
GEÇENKİ yazımızın sonunu nasıl bağlamıştık?
Hatırlama gibi bir maluliyeti olan hafızamızın affı nedeniyle zorlamadan siz okuyuculara söyleyelim:
“Işık yine doğudan yükseliyor…”
Literatüre yabancı olmayanların, en kötüsü gazete köşelerinden bile olsa ulusların tarihini bilenlerin ‘Doğu Sorunu’ tanımlaması hakkında bir fikirleri vardır.
Yormadan birkaç cümle ile Doğu Sorunu’ndan bahsedelim.
***
1683’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Sadrazamı Kara Mustafa Paşa Viyana’yı kuşattı. Ne yazık ki kesin bir yenilgiyle biten bu kuşatma sonrası Avrupa devletleri açısından Osmanlı İmparatorluğu gücünün yerine güçsüzlüğü sorun haline glemişyti. Tarihçiler kısa bu soruna ‘Doğu Sorunu’ adını verdiler.
Dikkat çekelim efendim; güçlü olmak değil, güçsüz olmak da bir sorun yaratır rakipleriniz için.
Ta ki, ‘Hasta Adam’ Osmanlı’ya kadar gider bu süreç.
***
HASTA Adam tanımlaması da aynı şeydir. Ne tam sağlıklı ne ölü. Ne canlı ne cansız. Ne güçlü ne güçsüz.
Mecazen söylersek, emperyaller açısından Osmanlı’ya biçilen rol, tiyatrodaki ‘esas oğlan’ rolü yerine hastalıklı uşağı oynamak olmalıydı.
Asla rolsüz olunmamalı, mutlaka bir rolü olmalı!
Kötü de olsa.
***
BİRDEN bunları yazınca, kulağımın bir köşesinde Bülent Ortaçgil’in yetmişlerde fırtınalar yaratan o naif şarkısı çınlayıveriyor. Ne güzel diyordu Ortaçgil: “Sevmeli mi, sevmemeli mi.. Yoksa hiç düşünmemeli mi…”
Ama ben düşünmezsem, ‘ben’ olamam ki!
***
İŞTE ben tam da bu arada düşünüveriyorum, İran’da patlayan son günlerdeki olayları.
Uzun yıllardır diş geçirilemeyen, her türlü düşmanca tavra, ambargoya rağmen, kadim kültürün Ortadoğu’daki en önemli temsilcilerin biri olan İran, bölgede güçlü bir devlet olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.
İran’da yaşanan olaylar, son on yıllarda tüm İslam / Ortadoğu ülkelerinde peşi sıra başlayan ayaklanmaların en sonuncusu. Ama son ayaklanma olmayacağa benziyor.
***
BU son on yıllarda Ortadoğu ve Kafkasya’da bu ‘turanj devrim’ girişimlerine çokça rastladık.
Ama ne yalan söyleyeyim, kendini dış dünyadan izole etmeyi belli oranda başaran İran’da birden böyle bir ayaklanmanın patlak vereceğini tahmin etmemiştim ben de.
İran’da yaşananları görünce, son günlerde tekrar gündeme oturan George Orwell’ın 1984 adlı kitabındaki “Big brother is watching you” – “Büyük Abi sizi izliyor” mottosunu hatırlamamak elde değil.
Big Sam Amca, is everywhere; yani Büyük Sam Amca, her yerde!
Görünüyor ki, yaşananlar bizi isyan ettirecek derecede yine Ortadoğu, yine İslam ülkesi, yine hedef masumlar, yine ölen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler.. Yani, insanlar yine her yaştan, yine her yer acı, yine bölünen ülkeler. Doğu uluslaranının ülkeleri.. Yine, yine, yine…
***
YİNE bu ülkelerin içinde aynı işbirlikçiler var. Yine onları destekleyenler, yine hedef güçsüzleştirmek, zayıflatmak, o ülkeyi kanser etmek. Yine ez, yine dağıt, yine böl, parçala, yut…
***
AĞLAYAN hep bu masum ülkelerin anaları olsun. Bizlerin anaları.. Ağlayan, hep bizlerin çocukları olsun. Kardeşleri, babaları…
***
ADLARI farlı, tenleri farklı, yurtları farklı, isimleri farklı, dilleri farklı, ama onlar için biçilen kefen aynı olmalı; bu senaryoyu yazan hepinizin yakından tanıdığı emperyallere göre.
Bakınca bir kez daha bu duruma, bir reklam geliverdi aklıma. Hani hepimizin çok iyi bildiği bir çay reklamı var ya.. Onu şöyle söyleyivermek geldi aklıma:
“Ne o?.. Yine mutfakta Soros mu var?..”
İyi haftalar.