BÜYÜK ve kalabalık şehirlerin en büyük sıkıntılarından biri, iyi gıda ürünlerine erişememek. Şehirler o kadar kalabalık ki, gıda üretimi yapacak kırsal kesimlerden başka yer kalmadı. Üretim alanlarının kırsalda kalması, ürünlerin büyük şehirlere ulaşmasını güçleştiriyor. Ulaşım başlı başına bir maliyet olduğundan dolayı ürünlerin fiyatları da yükseliyor. Ürünlerin toplanmasından, gideceği yere ulaşmasına kadar geçen sürede uzun olunca, gıdaların kullanım süreleri kısalıyor.
***
Yapacağımız her şeyi vakit kaybetmemek adına yapıyoruz. Daha hızlı yaşıyor, her şey daha çabuk olsun istiyoruz. Zaten artık her köşe başında bir market var. Alışverişimizi büyük marketlerden yapıyoruz. Plastik ambalajlı ürünleri, el değmediği için ‘hijyenik’ zannedip alıyoruz. 7-8 ay raf ömrü bulunan sütleri, temiz diye içiyoruz. Çiftlikte değil fabrikada üretilen ürünleri tercih ediyoruz. Sadece vakitten kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz.
***
Şehircilik anlayışları hep sanayi üzerine kurulmaya başlandı. Her yerde makineleşmiş üretimler hedefleniyor. Doğala yöneleceğimize, aksi istikamette son sürat uzaklaşıyoruz. Kırsaldan şehre büyük oranda göç yaşanıyor. Şehirde üretim yapmak pek mümkün olmadığından, kazanamayan, malı rağbet görmeyen üretici, üretimi bırakıp farklı iş kolları peşinden koşmak için şehre taşınıyor. Bu durum nitelikli üretici yetişmemesine ortam hazırlıyor. Doğayı ve toprağı bilen insan sayısı her geçen gün azalıyor ve biz bu durumu sadece seyrediyoruz. Nüfusun artışı, şehirlerin sanayileşmesi, kırsaldan kente göçlerin olması, hem üretim alanlarını hem de üreticileri zor duruma sokuyor. Senelerdir tarım yapılan arazilere bir anda imar izni verilerek yüksek binalar dikilmeye başlandı. Üretimden para kazanamayan ve üretimine devam edemeyen çiftçi, tarım arazilerini satarak hayatta kalmaya çalışıyor.
***
Herkesin ağzında bir organik beslenme safsatası var. Plastik ambalajlı ürünün ne organikliği kalmış ki. Kasım ayında çilek satıyor marketler organik adı altında. Hani mevsimine uygunluk. Hani ilaçsız tarım. Gıda alışverişi artık sadece aracıların kazandığı bir meslek haline geldi. Üreticiyle direk temas şehirlerde pek mümkün olan bir durum değil. Aslında malın iyisine, temizine ulaşmak zor bir durum değil. Sadece biraz vakit ayrılması gereken bir durum. Bizler sadece eve 5 dakika daha erken gitmenin planını yaptığımız için sağlığımızı kaybediyor ve kaliteli ürünlere ulaşamıyoruz. Kaliteli ürün tüketmek hiç de pahalı değil. Aksine marketlerde bulunan ürünlerden çok daha ucuz. Sadece anında erişemediğimiz için tercih etmiyoruz. Bahane arıyoruz.
***
Tarım devi Türkiye’de üretilen ürünler talebi karşılayamıyor ve ithal ediliyor. Çiftçiye, üreticiye yeteri kadar destek vermezsek, tarım alanlarını tahrip edersek, üreticiyi tüketiciyle buluşturamazsak daha çok şeyleri ithal ederiz. Eğer biz üreticiyle doğrudan temas halinde olamazsak, marketler organik adı altında fabrikadan çıkma bir çok ürünü sokacaklar dolaplarımıza.
***
Durumun farkında olan bir çok kişi, şehir yaşantısından bunalıp, kırsala göçmeye başladı. Kendi ürünlerini yetiştirmek, toprakla iç içe olmak, üreticilerle konuşup alışveriş yapmak ruhu dinlendiren bir aktivite. Yıllar boyu çalışmış, mental ve fiziksel olarak yorgun düşmüş insanların dinlenmeye ve arınmaya ihtiyacı vardır. Tarım ve hayvancılık, bu ülkenin başlıca geçim kaynağıydı eskiden. Kırsalda kuzu otlatan çok az insan görüyoruz artık. Yemle beslenen hayvanların etlerini yiyor, sütlerinden üretilen peynirleri yoğurtları tüketiyoruz. Üretici ile aramızda olan iletişim kopukluğu, kaliteli ürüne erişmemizi imkansızlaştırıyor.
***
Kaliteli olarak nitelendirilen restoranların şefleri, üretici ile doğrudan irtibat halindedir. Ülkenin her köşesinden ürün almakta ve bu ürünleri müşterilere gönül rahatlığı ile sunmaktadır. Kendileri kolaylıkla üretebilecekleri ürünleri üreticiden almayı tercih ederek onlara destek olmaktadırlar. Malı üreticiden temin ederler ki o üretmeye devam etsin. Yetiştirdiği ürünleri kendinden sonraki nesillere de aktarabilsin. Biz mahrum kalmayalım o doğal lezzetlerden.
***
Fabrikalaşmaya maruz kalmış, doğallığından eser kalmamış bir ürün mesela; salça. Çocukluğumuzda, gençliğimizde yediğimiz salçalarla uzaktan yakından alakası yok. Kapatıldığı konservenin metal tadını bile almış içine. Neden kullanıyoruz peki? Yapması zor ve zahmetli çünkü. Konserve içinde sıkıştırılmış olanın tadını beğendiğimizden değil yani. Bu işi bizler için yapan bir dünya insan var kırsalda veya kentlerde. Nasıl yapıldığını bilmediğimiz için pek hijyenik gelmiyor bizlere. Üreticiye güven yitirilmiş durumda. Fabrikaların daha hijyenik olduğunu düşünmeye itildik bunca zamandır. Alıştığımız tatlardan uzaklaştırıldık sadece vakit kazanma adına.
***
Halen daha üretmeye istekli, üretmeyi seven insanlar var. Onları da kaybetmeyelim. Alıştığımız tatlardan uzaklaşmayalım. Hem ekonomik döngünün devamı hem de sağlıklı beslenmek adına üreticilerle alışveriş yapalım. Yapalım ki devam edebilsinler üretmeye.