
YOLSUZLUK, Türkiye’de yıllardır en çok kullanılan kelime. Özellikle kamu yönetiminde olanlarla ilgili hep kamusal gücünü kullanarak kendisi ve çevresini haksız ve aşırı zenginleştiği iddiaları hep dile getirilir. Bugüne kadar haklarında yolsuzluk iddia edilenlerle ilgili ciddi sonuçlar doğuracak bir inceleme, takibat, cezalandırma pek görülmedi. Özal zamanında İsmail Özdağlar feda edildi o kadar. Yüce divanlarda yargılananlardan da bir sonuç çıkmadı.
Bu noktada bunu bilen toplumda genelde, bu iddialar karşısında “evet ‘çalıyor ama iş yapıyor” demekte bir sakınca görmüyor. Yani toplumda, iş yaptıktan sonra çalmanın pek de bir mahsuru yok onun gözünde. O nedenle halk arasında ‘at binenin, kılıç kuşananın’ denir (Erdoğan’ın da çok kullandığı sözlerdendir…)
Demek ki minareyi çalıyorsan kılıfına iyi hazırlayacaksın.
Bu konuda değil bir makale sayısız makaleler yazılabilir. Öyleyse bunları niye yazıyoruz, geçtiğimiz günlerde iktidar muhalefet fark etmiyor, sayısız belediye ile Sayıştay raporlarına yansıyan yüzlerce yolsuzluk iddiası gündeme geldi. Partiler tarafından adı ilan edilen belediyelerle ilgili bir işlem yapılmadığı gibi herhangi bir Cumhuriyet Savcısı tarafından bir soruşturma açıldığı da duyulmadı. Yenmeyen yenilmiş gibi yemek faturaları, gidilmeyen gidilmiş gezi faturaları. Öyle bir hortumlanmış ki 10 liralık hortumun metresini 78 liralık faturalarla hortumlamalar devam etmiş.
Hadi kendi yolsuzluklarımızı bir şekilde örtüyoruz, kılıfına uyduruyoruz. Nasılsa hesap soran yok diye zenginliğimize zenginlikler katıyoruz.
Yolsuzlukları kanıksar hale gelmişiz. Öyle bir durum ki elinde güç ve imkan olup yapmayanları da beceriksizlikle suçlayan bir anlayış topluma yerleşmiş!
YA AVRUPA SAYIŞTAY’INA NE DİYECEĞİZ?
Avrupa Birliği ülkeleri 2016 yılında Avrupa’ya geçişleri önlemek amacıyla varılan sığınmacı mutabakatı çerçevesinde Türkiye’ye en az üç milyon Euro yardım sağlama kararı almıştı. AB, yardımın faydalı (doğru) bir şekilde kullanılması durumunda 3 milyar Euro daha yardım yapabileceğini duyurmuştu.
Avrupa Sayıştay’ı, Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’ye sağlanan 1,1 milyar Euro’luk yardımın kime verildiği konusunda Türk yetkililerden bilgi alamadıklarını açıkladı. Yardımın barınma, gıda, yiyecek, eğitim ve sağlık masrafları için harcanan iki milyar Euro’luk bölümü kapsamadığını açıklıyor.
Türkiye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yardım sağlanan kişilerin isim, kimlik numarası ve adres bilgilerini vermeyi reddediyor. Birliği nakit yardım sağladığı projelere yönelik yarısının beklenen başarıyı yakalayamadığını belirtiyor. AB’nin projeleri arasında sığınmacılara içerisinde yaklaşık 30 Euro değerinde nakit para yardımı olan bir kart verilmesi de yer alıyor.
Ama tüm bunlarla ilgili Avrupa Sayıştay’ı gerekli bilgiyi alamıyor. Gerekçe olarak veri koruma yasaları gösteriliyor. Avrupa Sayıştay’ı denetçilerinden Bettina Jakobsen, ‘’Bu ciddi bir durum. Normalde bir denetçi olarak beşikten mezara paranın nereye gittiğini takip etmek istersiniz. Bunu burada yapamıyoruz’’ diyor. Üç yıldır yürüttüğü görevinde ilk kez talep ettiği bilgilere erişim sağlayamadığını belirten Jakobsen, ‘’Paranın mültecilere gittiğini görebiliyoruz. Ancak somut olarak bütün paranın oraya gittiğini söyleyemeyiz. Risk var’’ diyor.
İlahi Jakobsen, sen bizi tanımamışsın! Bak kısmen de olsa para gitmiş gibi gözüküyor daha detayını niye sorarsın ki! Sorma gitsin!
Biz kendi Sayıştay’ımıza bile hesap vermiyoruz, onların raporlarını bile yok sayıyoruz, size mi hesap vereceğiz; hesap vermek bizi bozar! Çok sıkıştırmayın, açarız kapıları ha…
Yahu biz, deprem paralarını duble yollarda kullanmış… işsizlik paralarını fonlara aktarmış bir milletiz! Sizden gelenleri mi…
Çok kafa yormaya gerek yok, etrafınıza şöyle bir bakın, geliriyle edinimleri-zenginlikleri arasından uçurumlar kadar fark olan bir çok yönetici göreceksiniz. Gördüklerinizin de dini fetvalarla yaşamına kattığı zenginlikleri meşrulaştırdıklarını göreceksiniz.
Yolsuzluklar yapılıyor dediğinizde ‘amaan kim yapmıyor ki, ben de olsam ben de yaparım’ dediğini göreceksiniz. En alttan en üste devletin herhangi bir biriminde görev yapanlarla ilgili sürekli ‘çalıyor ama iş yapıyor, helal olsun’ dendiğini göreceksiniz.
Yolsuzlukların kanıksandığını, yolsuzluk olarak görülmediğini, gücü ve otoriteyi ele geçirenin becerisi olarak görüldüğünü göreceksiniz.
Hak etmeden, almak, hak ettiğinden fazlasını almak, haksız kazanç, inancımıza aykırı mı…
Yolsuzluklara, hırsızlıklar duyarsız hale gelen toplumda, herkes sırasını bekliyor!
Bettina Jakobsen de paraların nereye gittiğini merak ediyor…