Kudretli yöneticiler, siyasetçiler açısından yasaların ve anayasanın belki kıymeti har biyesi yok artık ancak, Anayasa’nın 94/son maddesi çok açık ‘’TBMM Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar…’’
Bu kadar açık Anayasa hükmüne rağmen önce Erdoğan ‘istifa nerden çıktı, istifa falan yok’ dedi. Ardından kendini cumhur ittifakına adayan Devlet Bahçeli ‘Meclis başkanının İstanbul Büyükşehir adaylığı için istifa etmemesinin partimiz açısından bir mahzuru yoktur’…
İstifanın doğrudan ilgili tarafı Binali Yıldırım ‘tartışmalar benim dışımda’ …
Ve parti toplantılarına, parti faaliyetlerine katılmasına bile yasak koyan hükme rağmen; partinin belediye başkan adaylığı gibi siyasi faaliyetin ötesinde, siyasi kimlikle girilen yarışa; Meclis başkanlığı unvanı, forsu, bütçesi ile yarışa giriyor.
Dur diyen yok…
Sen ne yapıyorsun, yaptığın Anayasaya aykırı diyecek bir üst kurul-kurum, yargı organı yok…
Anayasaya sahip çıkacak, anayasaya aykırı durumlarda iktidarı denetleyecek, dur diyecek gerekirse toplumsal refleksleri harekete geçirecek anamuhalefet CHP derseniz.
O da…
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından ‘’Anayasaya aykırı ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz’’ kararının yarattığı ağır tahribatları unutarak-yok sayarak, yine ‘’Bu elbette yanlış, anayasaya aykırı bu yanlışı söyleyeceğiz ama buradan da seçimi götürmenin bir anlamı yok…’’ diyerek anayasaya aykırılığa ses çıkarmayacaklarını güncel ekonomik sorunlara odaklanacaklarını söylüyor.
İktidar gücünü elinde bulunduranlar anayasal suç işliyor, muhalefet buna kuvvetli ses çıkarmıyor, yapması gerekenleri yapmıyorsa, vatandaş ne yapsın!
GELELİM ERDOĞAN’IN SEÇİM SONRASI PLANINA…
AKP’nin en güçlü adayı Binali Yıldırım, geçen seçimlerde AKP’nin seçim alması zor olan İzmir’den aday oldu kazanamadı.
Bu seçimde ise, ne olur, ne olmaz, riskine girmek istemedi, Binali Yıldırım’ı İstanbul’dan aday yaptı. Hem de Meclis başkanlığı görevinden istifa ettirmeden.
Peki neden?
Konuşulan iddialar o ki; seçimi kazandıktan sonra, 15 günlük belediye başkanlığı veya Meclis başkanlığından birisini tercih etmesi gerekiyor. Bu 15 günlük süre sonunda Meclis başkanlığını tercih edecek, ortaya çıkan boşluk karşısında merkezi idare devreye girecek, merkezi idare adına ‘Vali’ belediye meclis üyeleri içinden en yaşlı üyeye belediye meclis geçici başkanlık görevini verecek ve belediye meclis üyeleri içinden, AKP-Erdoğan’ın istediği yeni bir başkan seçilecek; plan kusursuz işlerse…
Binali Yıldırım Meclis başkanlığı görevine, İstanbul’daki görevini tamamlamış olarak geri dönecek. Böylece İstanbul kontrollü biçimde yönetilmeye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecek.
Onlara göre uzak bir ihtimal de olsa var sayalım ki İstanbul seçimleri kaybedildi zaten o zaman istifa etmediği Meclis başkanlığı görevine devam edecek.
Hadi canım bu kadar da olmaz mı diyorsunuz! Bugüne kadar onlarca kez olmadı mı?
Anayasaya rağmen bütün yetkiler en aşırı biçimde kullanıldı en sonunda Devlet Bahçeli madem ortada fiili bir durum var o zaman bu fiili durumu anayasal hale getirelim, adına da ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ diyelim diyerek 16 Nisan referandumu ile anayasaya aykırı fiili durum anayasal hale getirilmedi mi?
Artık yönetenler yasalara ve anayasaya uymuyor, kendilerini uymak zorunda hissetmiyor tam aksine yasalar ve Anayasa yönetenlere göre uyduruluyor.
Varsayalım ki; Meclis başkanlığından istifa etmeden girilen seçim kazanıldı, Erdoğan iki görevden birini tercih etmek zorunda değil, Meclis başkanlığı ve belediye başkanlığını bir arada yapacak dedi; kim ne diyecek? Anayasal kurumlar, siyaset kurumu devreye girerek hayır olmaz mı diyecek yoksa Erdoğan ne diyorsa o mu diyecek!
Türk tipi demokrasi, tam gaz…